Blog

Karton -Kağıt

İLK MATBAA VE KURUCUSU:
İlk Türk matbaası Osmanlı döneminde 1674 doğumlu İbrahim Müteferrika tarafından Sait Efendi ile birlikte 16 Aralık 1727 tarihinde İstanbul’da kuruldu.
İbrahim Müteferrika kurduğu matbaada ilk olarak Vankulu Lügatı adlı kitabı bastı. Bu kitabın ardından toplam 17 eser ve 22 cilt basım yapan İbrahim Müteferrika 1745 tarihinde hayatını kaybetti.
İbrahim müteferrikanın hayatının kaybetmesinden sonra matbaa el değiştirerek basımlarına devam etti.
MATBAA TARİHÇESİ
 
DÜNYADA VE OSMANLIDA İLK  BASIMEVLERİ
    Dünyada ilk baskı aracının, Gutenberg (1394 veya 1399 - 1468) tarafından Almanya'nın Strasburg kentinde 1440 yılında gerçekleştirildiği kabul edilir. Günümüze kalan bilgilere göre Gutenberg, 1448'de Kırkiki Satırlı adı da verilen Kutsal Kitap'ın basımını tamamladı. Ancak ortağı, aralarındaki parasal anlaşmazlık nedeniyle mahkemeye başvurunca, bu ilk basılmış kitabı yaratıcısının elinden aldılar. 
    Gutenberg'in bu olağanüstü buluşu, Bayezid II (salt. 1481 - 1512) döneminde Osmanlı ülkesine girdi. İlk Osmanlı basımevini, Musevi asıllı Osmanlı yurttaşları David ve Samuel Nahmes kardeşler 1494'te kurdular. Osmanlı ülkesinde kurulan bu ilk basımevinde baskısı yapılan ilk kitap da Musa'nın Beş Kitap'ıdır. Ardı sıra 16. yüzyılın başlarından itibaren Selânik, Edirne ve Halep'te de, yine Musevi Osmanlı yurttaşları tarafından kurulan baskı makineleri (basımevleri) çalışmaya başladı. Daha sonra 1567'de Ermeni ve hayli gecikmeyle 1627'de de Rum Osmanlı yurttaşları, ilk baskı makinelerini çalıştırdılar. 
   1494'te Nahmes kardeşlerin Osmanlı ülkesindeki ilk basımevini kurmalarından, 1727'de İstanbul'da ilk Türkçe baskı yapan makinenin çalışmaya başlamasına değin geçen yaklaşık 233 yıl içinde, gayrimüslim Osmanlı yurttaşları veya yabancı misyonlarca işletmeye açılan basımevi sayısının 37 olduğu sanılmaktadır. Ancak bu basımevlerinde herhangi bir Türkçe metin basılmamıştır. 
     Bunda en önemli etkenin, Osmanlı ülkesinde yaşamını "yazıcılık"la kazanan onbinlerce kişinin direnişi olduğu öne sürülür. Öte yandan yazıcılar dinî metinler de yazmakta olduklarından, şeyhülislâmlık orunu ve medreselerce de korunmakta idi. kta idi. 
XVIII. yüzyılın başlarına gelindiğinde, sürekli gelişen batı uygarlığı karşısında her geçen gün daha da geri kalmakta olan Osmanlı'nın, çağdaşlaşma ve batılılaşma eğilimleri giderek güçlenmekteydi. Artık Osmanlı da Batı'ya ayak uydurmak zorundaydı, bu kaçınılmazdı. 
Nitekim Macar asıllı Müslüman Osmanlı yurttaşı İbrahim Müteferrika (1674 - 1761) ve Paris sefiri Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin oğlu Sait Efendi'ye ( ? -1761), 1726 yılında Türkçe baskı yapacak bir basımevi kurma izni verildi.  
Bu izin, elyazmacıların ve bu işten çıkarı olanların protestolarına yol açtıysa da, dönemin sultanı Ahmet III ile (salt. 1703 - 1730) "Lâle Devri"nin ünlü yenilikçi veziriâzâmı Nevşehirli İbrahim Paşa, bu kesimlerin yoğun direnişlerine karşı koydular ve basımevinin kurulmasını desteklediler. Böylece Osmanlı ülkesinde, Müslüman Osmanlı yurttaşlarının sahibi olduğu ilk basımevi, dinî yayınlar basmama koşuluyla 14 veya 16 Aralık 1727 günü çalışmaya başladı. Bundan iki ay sonra da Vankulu Lûgati adıyla bilinen ilk kitabını bastı.
 MATBAA TARİHÇESİ
 İLK GAZETELER  
    Osmanlı ülkesinde yayımlanan ilk gazete, 1795 yılı ortalarında İstanbul'daki Fransa elçiliğinin Fransız devrimini yansıtmak amacıyla kısa süre çıkartmış olduğu Bulletin Nouvelles?dir (Haberler bülteni). Bu gazete, elçilik tarafından bastırılmaktaydı. Ancak devrim yandaşlarının İstanbul'da yayımladıkları bu gazetenin bir karşıtı da -yani karşıdevrimcilerin, kralcıların yayın organı da-, Bulleten Nouvelles'in ardından bir başka önemli Osmanlı kenti olan İzmir'de yayın yaşamına girdi. Spectateur Oriental (Doğu gözlemcisi) adlı bu gazete, devrim sonrasında Fransa'dan kaçmak zorunda kalan Alexander Blacque tarafından çıkarılmaktaydı. İzmir'de 1824 ve 1828 yıllarında da, lövantenlerin çıkarlarını savunan başka iki Fransızca gazete daha yayımlanacaktır.
İLK TÜRKÇE GAZETELER
     Osmanlı döneminin ilk Türkçe gazetesi, yenilikçi padişah Mahmut II (salt. 1808 - 1839) öncülüğünde, İstanbul'da yayın yaşamına giren Takvim-i Vekayi'dir.
 Birinci sayısı 11 Kasım 1831'de basılan bu gazete resmî nitelikteydi. Amacı, devlet görevlileri ve aydınlar başta olmak üzere, Osmanlı yurttaşlarına olayların gelişimini resmi görüş doğrultusunda yansıtmak ve devlet işleriyle ilgili duyurularda bulunmaktı. Zaman içinde tam anlamıyla bir "resmî gazete" niteliğini kazanan Takvim-i Vekayi, Osmanlı Devleti'nin sona erdiği 4 Kasım 1922'ye değin yayın yaşamını sürdürdü. Günümüzdeki Resmî Gazete, bunun ardılıdır.
    İstanbul'da ilk Türkçe özel gazete, William Churchil adlı bir İngiliz tarafından çıkarıldı. 3 Temmuz 1840'tan itibaren yayımlanmaya başlanan bu gazetenin adı Ceride-i Havâdis'tir (Haberlerin gazetesi). Önceleri tirajı 300 dolayında olan gazetenin sahibi Mr. Churchill'e, Osmanlı Devleti 2.500 kuruş aylık bağlamıştı. 1856'daki Kırım Savaşı sırasında, gazetenin tirajı 10.000 dolaylarına ulaşmıştı. 
    Osmanlı ülkesinde Müslüman Türk Osmanlı yurttaşları tarafından yayımlanan ilk özel gazete ise Tercüman-ı Ahval (Durumların yansıtıcısı) adını taşır. 21 Ekim 1860'ta birinci sayısı baskıdan çıkan bu gazetenin sahibi, devletin görevli memuru olarak Paris'te bulunduğu sırada, basının, toplumların gelişmesindeki önemli katkısını kavrayan Osmanlı aydını Agâh Efendi'dir. Fransa'dan döndükten sonra, kendi ülkesinde yalnızca yabancılarla gayrimüslimlere ve devlete basın yayın olanağı tanınmasına karşı savaşıma girişen Agâh Efendi, bu durumun değiştirilmesi için verdiği ilginç dilekçesinde, "yabancıların bile gazete yayımlayabildikleri bir ülkede, kendi yurttaşlarına gazete çıkarma hakkının neden tanınmadığını" sormaktaydı.
    Agâh Efendi'den bir yıl sekiz ay sonra, bir başka Avrupa görmüş Osmanlı aydını, ozan ve ilk Türk tiyatro yazarı Şinasi, 27 Haziran 1862'den itibaren Tasvir-i Efkâr (Düşünlerin betimi) adını verdiği gazetesini çıkarmaya başladı. Bunu başka gazeteler izledi.
KÂĞIDIN TARİHÇESİ
Aslında M.Ö. 4000 yıllarında Mısır’da bulunan Cyperius (papirüs) denilen bitkinin sapı uygun boyutlarda kesilip bir tahta üzerine dizilip, sulu vaziyette tokmaklanarak bir çeşit kâğıt üretilmekteydi. Yapılışı ve özelliği bakımından bugünkü kâğıttan farklı olmakla beraber, kâğıt ismi bu papirüskâğıdından kalmıştır.

Papirüsle beraber, çeşitli hayvan derilerinden yapılan pergament (parşömen) kâğıdı da tarih boyunca kullanılmıştır. Parşömen, bugün bile kullanılan, yazı yazmaya ve resim yapmaya çok elverişli, uzun ömürlü bir kâğıt çeşididir.

Kâğıt, ilim ve kültürün yayılıp gelişmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Ve ilk para mantığının bir şeyler satın alma, değiş tokuş gibi parasal şeylerin başlangıcı olmuştur. Yazma, taşıma ve muhafazasındaki kolaylıklar, herhangi bir yerdeki ilim ve bilginin çok kısa bir zamanda dünyanın her tarafına kolayca yayılmasını temin etmiş, böylece bugünkü medeniyete ulaşılmasının başlıca vasıtalarından birisi olmuştur. Bugünkü dünyada kâğıt, en başta gelen sanayi mamullerinden biridir ve günlük hayatta en çok ihtiyaç duyulan maddelerden biridir. İlmi çalışmalar, eğitim ve öğretim müesseseleri, her türlü basın, yayın faaliyetlerinin yanı sıra para basımında, ambalaj işlerinde, mutfakta ve daha pek çok yerde kâğıt kullanılmaktadır.

Eskiden kâğıt üretimi az yapıldığı için, dünyanın her yerinde kıymetli tutulurdu. Sonradan üretimin bollaşması ve yaygınlaşması ile eski itibarını kaybetti. Ancak son yıllarda kâğıt yapımında kullanılan hammaddenin tükenmeye yüz tutması, artan maliyetler ve diğer sebeplerle günden güne kıymetlenmektedir.

Kâğıdın kimin tarafından bulunduğu bugün kesin bilinmemektedir. Ancak bugünkü kâğıt hamuru ile elde edilen kâğıdın ilk modeli milattan sonra 105’te Çin’de Ts’ai Lun adında bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Ts’ai Lun Ağaç kabukları, bez parçaları ve diğer lifli malzemeleri özlü ve yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar dövüp, elde ettiği hamuru geniş bir tekne içinde suyla karıştırarak ilk mekanik odun hamurunu elde etti. Daha sonra gözenekli bir kalıbı, hamurun içine daldırılıp yukarıya kaldırıldığında, su gözeneklerden süzülerek aşağıya akıyor, kalıbın yüzeyinde lifli bir tabaka kalıyordu. Bu tabaka kalıp üzerinden alınıp kurutulduğunda ve üzerinden el yapımı silindirlerle ilkel kalenderlemeden sonra kullanıma hazır hale geliyordu.

Keşfinden bugüne kadar 2000 yıl geçmiştir. Orta Asya’da yapılan araştırma ve kazılarda, üçüncü ve yedinci yüzyıllar arasında kullanılan kâğıtların dut ağacı kabukları, kendir, kenevir ve pamuktan yapılmış olduğu anlaşılmıştır.

Kâğıt, Çin’den, Orta Asya’ya oradan da İran’a geçti. 751 senesinde yapılan Talas Meydan Muharebesinden sonra, Çin’den alınan esirlerden kâğıt yapımı öğrenildi. Çin’in dışında ilk defa Semerkant’a kâğıt yapım merkezi kuruldu.

Yakın Doğuda ilk defa Abbasi hükümdarı Harun Reşid zamanında 754 senesinde Bağdat’ta kurulmuştur. Batı âlemi ise Müslümanlardan 400 yıl gibi uzun bir zaman sonra yine Müslümanlar sayesinde kâğıdın varlığından haberdar oldular. Bundan sonra Şam, Trablusşam, Yergen ve Mısır’da kâğıt fabrikaları kurulmuştur.

Kuzey Afrika’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesi ve daha sonra İspanya’ya geçilmesi üzerine, kâğıt fabrikaları da oraya taşınmıştır. Müslümanlar tarafından kurulması ve Avrupa’nın ilk kâğıt fabrikası olması bakımından bu fabrikalar çok önemlidir.

Böylece Çin’de binlerce yıl önce imalatına başlanan kâğıt, zamanla daha yeni metotlarla üretilmiş ve 18. yüzyılda Fransa’da ilk defa kâğıt makinesi yapılmıştır. Kâğıt makinelerinde de sürekli olarak teknolojik gelişmelere paralel olarak değişiklikler olmuş ve bugünkü çok motorlu tahrik sistemli, Hamurun kesafet (yoğunluk), sıcaklık, PH, gramaj ve rutubet gibi özelliklerini kontrol altında tutabilen otomatik kâğıt makineleri ortaya çıkmıştır.


TARİHTE İLK MATBAA;
Tarihte ilk olarak Uzak Doğuda kullanılan matbaacılık teknikleri daha sonra tüm dünyaya yayılmıştır. 1450’de Johannes Gutenberg’in matbaa devrimini başlatmasıyla günümüzdeki seri üretim anlayışı mümkün kılınmış ve matbaacılık gelişerek günümüzdeki son halini almıştır. 
Matbaa ilk olarak uzak doğuda kullanılmaya başlanmıştır ve M.S 593 yılında Çin’de ilk matbaa makinesi icat edilmiştir. İlk matbaa teknikleri ve işçilikleri oldukça ilkel olmuştur. İlk basılan eserin İmparatoriçe Shotoko’nun Budizm’in Kutsal Metinlerini Sanskrit dilinde Çin alfabesiyle bastırdığı rivayet edilir. Pi Sheng adındaki bir Çinli’nin porselenden harfler kullanıp bunları teker, teker dökerek baskı yapmayı denediği tarih notlarında yer almaktadır. Daha sonra Uygurlara geçiş yapan matbaacılık, aslında çok eski geçmişi olan bir baskı tekniğidir. Araştırmacıların Tu-Hang mağarasında buldukları bir takım tarih kalıntıları bunu destekler niteliktedir. 5. yüzyıla baktığımızda baskı yönteminin ilk olarak kumaşlara yapıldığı görülmektedir. Matbaaya benzer bir teknikle Mısır’da ağaçtan oyma kalıplarla kumaşa baskı yapılırmış. Zamanla aynı sistemle Arapça metinler de kağıtlara basılmıştır.
AVRUPADA İLK MATBAA;
Avrupa Matbaacılık tekniklerini, Hollanda’da en üst seviyeye taşımıştır. 14. ve 15. yüzyıllar matbaanın parladığı ve ilerlediği dönemlerden biri olmuştur. 15. yüzyılda Hollanda baskı tekniği olarak, “hattat” ve “hakkak” tekniklerini kullanmıştır. Hattatlar, yazı yazar; hakkaklar ise bu yazıları tahtalara geçirirlermiş ve bu baskıda genellikle tahta kapılar kullanılırmış. 1450 yılında Johonnes Gutenberg hareketli parçalarla yazı baskısı yapabilen bir matbaa makinası icat etmiştir. Johannes Gutenberg, zamanın kredi vereni Johann Fust’dan aldığı krediyle, basımevi kurmuş ve matbaa devrimini başlatmıştır. İlk olarak İncil’in basımı yapılmış ve gayet uygun fiyatlarla satışına başlanmıştır. Kısa süre çok fazla talep gören bu yeni matbaa tekniği, tüm Avrupa ülkelerine hızla yayılmıştır. Bu teknik “tipo” olarak isimlendirilmiş ve ekonomik anlamda büyük kazançlar getirmiştir. Johannes Gutenberg dünyada modern matbaacılığın babası kabul edilir.
•     Osmanlı’da Matbaa
Osmanlı Devleti matbaayı Islahat Hareketleri ile birlikte Avrupa’dan ilham alan İbrahim Müteferrika ile kullanmaya başlamış ve yeni matbaalar kurmuştur. İlk basılan eserler Kitab-i Lügat-i, Vankulu ve Arba’ah Turim olmuştur. Padişahlar ilk başlarda çok az kitap basımına izin vermişlerdir. II. Bayezid döneminde 19, Yavuz Sultan Selim dönemindeyse 33 kitap basılmış ve kitapların üzerine padişahların isimleri yazılmıştır. 1796 da Abdurrahman Efendi mühendishane matbaasını kurmuştur. 1800’lü yıllarda Üsküdar matbaası ve Takvimhane-i Amire matbaaları açılmıştır.
•     Matbaacılık Teknikleri
1) Ofset baskı
2) Tipo baskı
3) Tifdruk baskı
4) Serigrafi
5) Anagram baskı
6) Hologram baskı
7) Tampon baskı
•     Baskının Aşamaları
Baskı öncesi: Önce tasarım yapılır. Ardından fotoğraf ve yazılar bilgisayara aktarılır. Aktarılan görseller mizanpaj yazılımıyla uygun hale getirilir. Film çıkışları hazırlanır. Filmden sonra prova alınır, Analog provalar denilen denemenin yanında dijital provalarda bulunmaktadır. Bu süreçte oluşturulan metinler ve dijital veriler baskıya hazırlanmış olur.
Baskı: Film çıkışları alüminyum plakların üzerine aktarılır. Aslında bu işlem kalıp çekme olarak adlandırılır. Film kullanılarak pozlandırma ve banyo işlemleri yapılarak baskı evresi sonlandırılır.
Baskı sonrası: Baskı sürecinin son aşamasında, baskı sonrası selefon, lak gibi malzemelerin yüzeylerine kaplama uygulanır. 
KAYNAKÇA1: http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/matbaacilik-ve-tarihcesi-209
 KAYNAKÇA2: https://www.makinaegitimi.com/imalat-islemleri/dokumacilik-tarihi.html

POLYESTER İPLİĞİN TARİHÇESİ:

Kimyasal adı polietilentereftalat olan PET Polyesteri, Whinfield ve Dickson tarafından keşfedilmiş olup, ilk defa 1941 yılında ticari ölçüde üretilmiştir.
Hoechst, Du Pont ve Eastmann polyester üreten dünyanın en büyük firmalarıdırlar. Polyester elyafın üretimindeki büyüme çok yakın gelecekte Asya’da da görülecektir.
Petrol sanayinin bir türevi olan polietilenteraftalat’tan, eriyikten lif çekme işlemi ile üretilir.
1995’ten bu yana polyester, nonwowen endüstrisinde yaygın olarak kullanılan polimerdir ikincisi ise polipropilendir. Fakat 1996 yılında poliolefinler ve polipropilen oranı % 46, polyester oranı ise %45 iken 1998 sonunda oranlar şöyle olmuştur: olefin elyafları %49, polyester ise %42.
Polyester elyaf dünyada çok önemli elyaftır. İlk önceleri pek kullanılmasa da zamanla kullanımı yaygınlaşmış ve daha da geliştirilmiştir. Elyafın kendisinin geliştirildiği gibi, elyafın boyanabilirlik özellikleri ve yeni boyama metotları geliştirilmiştir. Polyester lifleri tek başına kullanıldığı gibi doğal ve yapay diğer liflerle de kullanılabilirler. Polyester lifleri diğer doğal ve yapay liflere göre daha zor boyanırlar. Bununda sebebi polyester liflerinin yüksek kristalinite göstermesidir. Bu özelliğinden dolayı polyester lifleri açık aparatlarda boyanırken carrier denilen organik maddelerden yararlanılır. Hatta çoğu zaman işletmelerde kapalı sistem boyamalarında da daha verimli boyamalar içinde kullanılmaktadır.

KAYNAK:Tekstilbilgi

Kağıdın Tariheçesi

Aslında M.Ö. 4000 yıllarında Mısır’da bulunan Cyperius (papirüs) denilen bitkinin sapı uygun boyutlarda kesilip bir tahta üzerine dizilip, sulu vaziyette tokmaklanarak bir çeşit kâğıt üretilmekteydi. Yapılışı ve özelliği bakımından bugünkü kâğıttan farklı olmakla beraber, kâğıt ismi bu papirüskâğıdından kalmıştır.

Papirüsle beraber, çeşitli hayvan derilerinden yapılan pergament (parşömen) kâğıdı da tarih boyunca kullanılmıştır. Parşömen, bugün bile kullanılan, yazı yazmaya ve resim yapmaya çok elverişli, uzun ömürlü bir kâğıt çeşididir.

Kâğıt, ilim ve kültürün yayılıp gelişmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Ve ilk para mantığının bir şeyler satın alma, değiş tokuş gibi parasal şeylerin başlangıcı olmuştur. Yazma, taşıma ve muhafazasındaki kolaylıklar, herhangi bir yerdeki ilim ve bilginin çok kısa bir zamanda dünyanın her tarafına kolayca yayılmasını temin etmiş, böylece bugünkü medeniyete ulaşılmasının başlıca vasıtalarından birisi olmuştur. Bugünkü dünyada kâğıt, en başta gelen sanayi mamullerinden biridir ve günlük hayatta en çok ihtiyaç duyulan maddelerden biridir. İlmi çalışmalar, eğitim ve öğretim müesseseleri, her türlü basın, yayın faaliyetlerinin yanı sıra para basımında, ambalaj işlerinde, mutfakta ve daha pek çok yerde kâğıt kullanılmaktadır.

Eskiden kâğıt üretimi az yapıldığı için, dünyanın her yerinde kıymetli tutulurdu. Sonradan üretimin bollaşması ve yaygınlaşması ile eski itibarını kaybetti. Ancak son yıllarda kâğıt yapımında kullanılan hammaddenin tükenmeye yüz tutması, artan maliyetler ve diğer sebeplerle günden güne kıymetlenmektedir.

Kâğıdın kimin tarafından bulunduğu bugün kesin bilinmemektedir. Ancak bugünkü kâğıt hamuru ile elde edilen kâğıdın ilk modeli milattan sonra 105’te Çin’de Ts’ai Lun adında bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Ts’ai Lun Ağaç kabukları, bez parçaları ve diğer lifli malzemeleri özlü ve yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar dövüp, elde ettiği hamuru geniş bir tekne içinde suyla karıştırarak ilk mekanik odun hamurunu elde etti. Daha sonra gözenekli bir kalıbı, hamurun içine daldırılıp yukarıya kaldırıldığında, su gözeneklerden süzülerek aşağıya akıyor, kalıbın yüzeyinde lifli bir tabaka kalıyordu. Bu tabaka kalıp üzerinden alınıp kurutulduğunda ve üzerinden el yapımı silindirlerle ilkel kalenderlemeden sonra kullanıma hazır hale geliyordu.

Keşfinden bugüne kadar 2000 yıl geçmiştir. Orta Asya’da yapılan araştırma ve kazılarda, üçüncü ve yedinci yüzyıllar arasında kullanılan kâğıtların dut ağacı kabukları, kendir, kenevir ve pamuktan yapılmış olduğu anlaşılmıştır.

Kâğıt, Çin’den, Orta Asya’ya oradan da İran’a geçti. 751 senesinde yapılan Talas Meydan Muharebesinden sonra, Çin’den alınan esirlerden kâğıt yapımı öğrenildi. Çin’in dışında ilk defa Semerkant’a kâğıt yapım merkezi kuruldu.

Yakın Doğuda ilk defa Abbasi hükümdarı Harun Reşid zamanında 754 senesinde Bağdat’ta kurulmuştur. Batı âlemi ise Müslümanlardan 400 yıl gibi uzun bir zaman sonra yine Müslümanlar sayesinde kâğıdın varlığından haberdar oldular. Bundan sonra Şam, Trablusşam, Yergen ve Mısır’da kâğıt fabrikaları kurulmuştur.

Kuzey Afrika’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesi ve daha sonra İspanya’ya geçilmesi üzerine, kâğıt fabrikaları da oraya taşınmıştır. Müslümanlar tarafından kurulması ve Avrupa’nın ilk kâğıt fabrikası olması bakımından bu fabrikalar çok önemlidir.

Böylece Çin’de binlerce yıl önce imalatına başlanan kâğıt, zamanla daha yeni metotlarla üretilmiş ve 18. yüzyılda Fransa’da ilk defa kâğıt makinesi yapılmıştır. Kâğıt makinelerinde de sürekli olarak teknolojik gelişmelere paralel olarak değişiklikler olmuş ve bugünkü çok motorlu tahrik sistemli, Hamurun kesafet (yoğunluk), sıcaklık, PH, gramaj ve rutubet gibi özelliklerini kontrol altında tutabilen otomatik kâğıt makineleri ortaya çıkmıştır.